KARAKTER YARATIMI

Okurun kalbine giden yol karakterden geçer.
Eğlenceli, gizem dolu hikâyeler üretebilirsiniz ancak gerçekten okurun duygu dünyasına tesir etmek istiyorsanız ona, bağlanabileceği karakterler vermelisiniz.
Hikâyenin kurgusu ne kadar önemliyse karakterler de o kadar önemli. Hatta, karakter daha önemli. Çünkü karakter olmadan kurgu üretemezsiniz; bütün olaylar karakterlerin etrafında döner.
Her hikâyede karakterlerin gözle görülür şekilde değişmesi gerekmiyor ancak bu yazımızda değişen karakterlerden bahsedeceğiz.
Okurun romandan duygusal olarak etkilenebilmesi, karakterlerle kurabildiği bağ kadar olacaktır. Bu nedenle karakterlerimizin karmaşık yapıları, duygu dünyalarının katmanları olmalı.
Karakterin okuyucu üzerinde bırakacağı ilk izlenim kaliteli olmalı.
Ve sıradan bir karakter olmamalı.
Yazarsanız olur ancak sıradan karakterler okuyucuyu sıkar. Beklentimizin ötesinde, olaylara değişik tepkiler verebilen karakterler ise ilgi çekicidir.
Donald Maass, The Fire in Fiction adlı kitabında, okurla kahraman arasında acilen bir bağ kurulması gerektiğini söylüyor. Yani kahramanımızdaki büyüklüğün, erdemin –bu; insancıl bir davranış, kendini birisi için feda etme, bize cazip gelen herhangi bir özelliği olabilir– anlık bir görüntüsünün hemen sunulması gerekiyor ki okur kahramanımızla kendini özdeşleştirebilsin. Karaktere ait bu ipucunun açılış bölümünde, tercihen ilk birinci ya da ikinci sayfada yer alması en iyisi. Okurla kahraman arasındaki bağ ne kadar erken kurulursa o kadar iyi. Aksi takdirde okurun kahramanı önemsememesi ve kitabı bırakması riski büyük.
Amerikalı yazar ve senarist Blake Snyder da senaryo yazımı ve hikaye yapıları üzerine geliştirdiği Save the Cat! yani “Kediyi Kurtar!” adlı metodolojisinde buna “Kediyi Kurtar” sahnesi diyor. Ama neden kediyi kurtaralım? Kahramanın; kendisini tanımlayacak bir şey yaptığı, mesela bir kediyi kurtardığı sahne, okurun onu sevmesini sağlıyor. (Bu arada Blake Snyder’in metodunu roman yazımına uyarlayan Jessica Brody’nin Kediyi Kurtar! Roman Yazıyor kitabının Türkçesi yayınevimizden çıktı. Bu kitapta roman yapısı, karakter yaratımı, sinopsis ve daha pek çok konuda çok değerli bilgiler bulabilirsiniz. Satın almak için: Kediyi Kurtar! Roman Yazıyor – Roman Yazmak İçin İhtiyacınız Olan Son Kitap – Şira Yayınları (sirayayinlari.com)
Peki kahramanlarımızın kusursuz, mükemmel kişilikleri mi olacak? Elbette hayır! Yaraları, istekleri, arzuları, duygusal ihtiyaçları olan kahramanlar yaratacağız. Okur mükemmel kişiyi değil, kendisi gibi insani özellikleri olan bir kahramanı seviyor. Yaraları, sorunları olan ama sıra dışı; “larger than life” yani normal hayatta pek rastlanılamayan, olduğundan abartılı, yerine göre efsanevi bir karakter.
KARŞILIKLI KIRILGANLIK YAKINLIK DOĞURUR!
Şimdi size Amerikalı Psikolog Arthur Aron ve ekibinin bir çalışmasını aktaracağım.
Stony Brook’taki New York Devlet Üniversitesi’nde psikoloji profesörü olan Arthur Aron ve ekibi, 1997 yılında bir deney yapıyorlar. “Karşılıklı kırılganlık yakınlık doğurur” prensibinden hareket ediyorlar.
Bakalım doğurmuş mu?
3 setten oluşan ve giderek derinleşen 36 soru hazırlanıyor. Bir de yakınlık amacı gütmeyen, başka bir grup soru hazırlanıyor. 33 çift iki gruba ayrılıyor ve çiftlerden yarısı birbirlerine yakınlık oluşturması hedeflenen sorular soruyorlar. Diğer çiftler ise sıradan soruları birbirlerine yöneltiyor.
Özel olarak hazırlanan 36 soruya cevap veren çiftler arasında yakınlık ve aşk gözlemleniyor. Hatta bir çiftin 6 ay sonra evlendiği bildirilmiş. Diğer çiftler arasında ise yakınlaşma gözlenmiyor.
Bu araştırma bize hangi aşamada yarayacak? Tabii ki karakterlerimizi okurumuza sevdirme aşamasında. Kahramanlarımız adına bu soruları cevaplayıp, karakteri gösterme yöntemlerini kullanarak bunları okura sunarsak, karakterle yakınlık kurmasını sağlayabiliriz. (Soruları yazının altında bulabilirsiniz.)
Soruları inceleyin ve karakterinizin cevaplayabileceği türde düzenleyin. Bütün cevapları elbette kitabınızda kullanmayacaksınız ancak cevaplar, öncelikle sizin karakterinizi daha iyi tanımanıza yardımcı olacaktır. Ayrıca onun bütün geçmişini bilseniz de hepsini romanınızda yazmayacaksınız elbette ama karakterinizin bugünkü halini o geçmişin oluşturduğunun bilinciyle yazacaksınız. Okura gerektiği kadarını sunacaksınız. Biraz gizem her zaman iyidir! (Bu arada romanınızda ünlemden ne kadar kaçınırsanız o kadar iyi olur.)
HEY, KİM BU ADAM? ADAM DEĞİL O KADIN!
Bu karakter gerçekte kim? Göründüğü gibi birisi mi? Emin misin?
Peki sorularla karakterimizi tanımladık diyelim, hâlâ bu karakterin tam olarak nasıl biri olduğunu bilmiyor olabiliriz. Nasıl anlayacağız?
Cebinde 1000 lira varken yardıma ihtiyacı olduğunu gördüğün birine 50 lira vermek sana kolay gelebilir. Ama ya cebinde sadece 80 liran varsa? 50 lirasını verir miydin?
Bir karakterin gerçek yapısını görmek için baskı altındayken nasıl davrandığını gözlemlememiz gerekiyor. Bir örnek üzerinden inceleyelim.
Çok zengin ve güzel bir kadın kahraman ile –hadi ona bir isim de verelim; Belma olsun– yanında bir erkek arkadaşı –onun adı da Serkan olsun– yürüyorlar. Bir markete yaklaşırken, biraz önlerinde parkeden siyah bir Mercedes arabadan, balta tutan bir adamın çıktığını görüyorlar. Adam markete doğru ilerliyor. 30 saniye sonra birilerini öldürmüş olabilir.
-Onu durdurma imkanları var mı?
-Acaba kadın ona müdahale etmeyi düşünecek mi?
-Nasıl müdahale edebilir?
-Yoksa hayatını tehlikeye atmamak için kaçacak mı?
-Yanındaki erkek arkadaşı ne yapacak?
-Markettekilere haber verebilmek için diğer kapıya koşacaklar mı?
-Geç gelme ihtimaline rağmen polisi mi bekleyecekler?
-Acilen tehlikeli kişiyi durdurmak için plan mı yapacaklar?
-Markete girip birilerini oradan çıkarma imkanları olsa önce kimi çıkaracaklar?
Baskı altında aldıkları her karar kahramanlarımızın gerçek kişiliğini bize gösterir.
Aslında iyi giyimli, çıtkırıldım bir genç kadın mı yoksa cesur bir kahraman mı?
Peki yanındaki erkek arkadaşı? Kahraman mı yoksa korkak mı?
Geniş imkanların olduğu anlarda kahramanın aldığı kararlar karakter tahlili açısından bize çok fazla bilgi vermiyor. Bu nedenle baskı altında kalacağı sahneler yaratmak ve onun tepkilerini görmek önemli. Karakter göründüğü gibi mi yoksa altından bambaşka biri mi çıkıyor?
Eğer romanda karakter değişimini hedef aldıysak, başta çizdiğimiz karakter resmi ile son sayfadaki karakterimiz arasında belirgin bir fark olmalı. Yoksa okur bundan zevk almayacaktır. Örneğin cimri birisi sonunda cömert birine dönüşecektir. Yalnız burada önemli bir ayrıntıyı not düşelim. Hikayenin başında kahramanın bu değişime yatkın olduğunu, dönüşeceği kişiliğin tohumlarının aslında onda mevcut olduğunu göstermeliyiz. Belki de eskiden –travma yaşamadan önce– hikayenin sonunda olacağı kişiye benzer biriydi. Bu altyapının mevcut olduğunu göstermek için ona bir anısını hatırlatabilir, iki kişinin diyaloğunda ondan bahsettirebilir, eski bir fotoğraf karesini kullanabilirsin. Karakterin bu gizli kalmış yanının üzerine inşa edeceğin değişim akla yatkın olacaktır.
Olay örgüsü boyunca karakterin sırlarını, gizli kalmış bazı tutkularını, hayallerini, suçlarını, gizli pişmanlıklarını ortaya çıkarmak isteyebilirsin. İçi ve dışı bir görünen karakterler derinlikleri olmayan sıkıcı kişiliklerdir. Karakterine seçimler yapması gereken sahnelerde fırsatlar vererek, gerçek kişiliğini ortaya çıkarmalısın.
Hikâye adlı kitabın yazarı Robert McKee buna James Bond serisini örnek veriyor. Sinema için çekilmiş 27 James Bond filmi var. İzleyiciler onu seviyor. Seride, ilk başta çizilen hovarda karakter imajının altından, buna tümüyle zıt, derin bir karakter çıkıyor. McKee, bize ilk başta sunulan karakterin zeki bir süper kahramana dönüşmesinin izleyiciye zevk verdiğini söylüyor. Usta senaryo hocası ana karakterlerde, görünenin altından derin, başka bir kişiliğin ortaya çıkmasının esas olduğunu anlatıyor. Bu noktada yapının önemi de ortaya çıkmış oldu.
Bir yazar olarak, kahramanın riskler alması, önemli kararlar vermesi, seçimler yapması gereken sahneler kurgulaman gerek. Ancak o zaman karakterinin içindeki cevheri ortaya çıkartabilir ve okurun da bu değişimden tatmin olmasını sağlayabilirsin.
Funda Bayrak – Editör
Birlikte çalışmak için iletişim: 0543 103 55 20
Psikoloji profesörü Arthur Aron’ın sorularına gelince…
Birinci bölüm soruları:
- Dünya üzerindeki herhangi bir insanı seçebilseydiniz kimi akşam yemeğinde konuk etmek isterdiniz?
- Ünlü olmak ister miydiniz? Hangi şekilde?
- Bir telefon görüşmesi yapmadan önce ne söyleyeceğinizi prova ettiğiniz oldu mu? Neden?
- Gününüzü ne mükemmel kılardı?
- En son ne zaman kendi kendinize şarkı söylediniz? Veya bir başkasına?
- 90 yaşına kadar yaşayabilecek olsaydınız, son 60 yılı 30 yaşındaki zihninizle mi yoksa 30 yaşındaki bedeninizle mi geçirmek isterdiniz?
- Nasıl öleceğiniz hakkında gizli bir önseziniz var mı?
- Partneriniz ve sizin için ortak olabileceğini düşündüğünüz üç şeyi belirtin.
- Hayatınızda en müteşekkir hissettiğiniz şey nedir?
- Yetiştiriliş biçiminize müdahale edebilecek olsaydınız neyi değiştirirdiniz?
- Dört dakika tutun ve partnerinize olabildiğince detaylı biçimde hayat hikâyenizi anlatın.
- Ertesi gün, yeni bir özellik veya yetenek kazanmış olarak uyansaydınız, bu ne olurdu?
İkinci bölüm soruları:
- Eğer bir kristal küre size kendiniz, hayatınız, geleceğiniz veya herhangi bir şey hakkında gerçeği anlatabilecek olsaydı neyi öğrenmek isterdiniz?
- Uzun zamandır hayalini kurduğunuz bir şey var mı? Neden hala gerçekleştirmediniz?
- Hayatınızdaki en büyük başarı nedir?
- Arkadaşlıkta en çok neye önem verirsiniz?
- En kıymetli hatıranız nedir?
- En kötü anınız nedir?
- Bir yıl içerisinde aniden öleceğinizi bilseydiniz yaşam biçiminizde değişiklik yapar mıydınız? Neden?
- Arkadaşlık sizin için ne ifade eder?
- Hayatınızda sevgi ve şefkatin rolü nedir?
- Sırayla partnerinizin sahip olduğunu düşündüğünüz bir pozitif özelliği paylaşın. Bunu beşer kere yapın.
- Aileniz ne kadar yakın ve sıcakkanlıdır? Çoğu insandan daha güzel bir çocukluk geçirmiş olduğunuzu hissediyor musunuz?
- Annenizle ilişkiniz hakkında nasıl hissediyorsunuz?
Üçüncü bölüm soruları:
- Öznesi ‘biz’ olan, partneriniz ve sizi niteleyen, üç gerçekçi cümle kurun. Örneğin, “Biz aynı odada oturuyor ve birlikte.…”
- Cümleyi tamamlayın: “Keşke …………….’i paylaşabileceğim biri olsaydı”
- Eğer partneriniz yakın bir arkadaşınız olacak olsaydı, neyi bilmesi önemli olurdu?
- Partnerinize kendisi hakkında ne düşündüğünüzü anlatın. Ancak bu sefer oldukça açık olun ve henüz tanıştığınız bir insana söylenmeyeceğini düşündüğünüz şeyleri de söyleyin.
- Partnerinize utanç duyduğunuz bir anınızı anlatın?
- En son ne zaman birinin karşısında ağladınız? Yalnızken?
- Partnerinize kendisi hakkında hoşunuza giden bir şeyi söyleyin.
- Ne, hakkında şaka yapılmak için fazla ciddi olurdu?
- Eğer bu akşam kimseyle konuşma fırsatı bulamadan ölecek olsaydınız, söyleyemediğiniz için en çok neyin pişmanlığını duyardınız? Neden hala söylemediniz?
- Sahip olduğunuz her şeyi barındıran evinizde yangın çıktı. Sevdikleriniz ve evcil hayvanlarınızı kurtardıktan sonra içeriden yalnızca bir şeyi alma hakkınız var. Bu ne olurdu? Neden?
- Ailenizdeki tüm bireyleri düşünün, kimin ölümü sizin için daha yıkıcı olurdu? Neden?
- Partnerinizle bir sıkıntınızı paylaşarak kendisinden tavsiye isteyin. Ayrıca, partnerinize eğer sizinle aynı probleme sahip olsaydı nasıl hissedeceğini sorun. Soruların Türkçe çevrilmiş hali şu sayfadan alınmıştır: Arthur Aron’a Göre Aşkın Formülü: 36 Soru + 4 Dakika | Psikoloji Evreni